Atatürk’ün vasiyeti bozulamaz

Atatürk’ün vasiyeti bozulamaz

Ali ihsan Karacan’ın “Kemal Atatürk’ün Vasiyetnamesi” adlı inceleme kitabı legal Yayıncılık tarafından yayınlandı.

Karacan kitabı için “Kemal Atatürk” ismini kullanma nedeninin vasiyetnamenin “K. Atatürk” olarak imzalanmış olduğunu ve bir hukukçu bakış acısının da belgenin hangi isimle imzalandığına önem vermesi gerektiğini özellikle belirtiyor.

Kitabın tanıtımı şöyle başlıyor;

“ Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosunun lideri ve ilk Cumhurbaşkanı olan Kemal Atatürk 5 Eylül 1938 tarihinde tanzim ettiği vasiyetnameyle bazı gayrimenkulleri ile sahip olduğu nakit ve hisse senetlerinin tümünden oluşan varlıklarını CHP (Cumhuriyet Halk Partisi)’ye bırakmış; bu varlıklar içerisinde yer alan nakit ve hisse senetlerinin gelirlerini de yakını olan bazı kişiler, kız kardeşi ve manevi evlatları ile TTK (Türk Tarih Kurumu) ve TDK (Türk Dil Kurumu)’ya verilmesini vasiyet etmiştir. Gerçek kişilere yaşadıkları sürece belirli bir miktarda her ay ödeme yapılmasını, kalan gelirin de her yıl iki kurum arasında eşit şekilde paylaştırılmasını vasiyet etmiştir. Vasiyetnamenin hazırlanışı ile kapsamı hukuksal açıdan birinci bölümde ayrıntılı olarak incelenmiştir.”

Bilindiği ve kitapta da anlatıldığı gibi bu vasiyetname hep tartışılmış bazı görüş sahiplerine göre de uygulaması hep engellenmek istenmiştir.

Öncelikle 1950 yıllarında çok partili sisteme geçildikten sonra 14/12/1953 günlü ve 6195 sayılı kanunla bu vasiyetname ile Cumhuriyet Halk Partisine bırakılan mal varlığına el konulmuş Atatürk’ün 11/5/1938 gününde partiye yaptığı bağış 5/9/1938 günlü vasiyetnamesiyle partiye bıraktığı mallar ve hakların hazineye geçmesi sağlanmıştır.

Bu el koyma (müsadere) olayı üzerine. C.H.P’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu ve ayrıca C.H.P, parti olarak; haksız iktisapların iadesi hakkındaki 14/12/1953 günlü ve 6195 sayılı kanunun Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek iptali için dava açmışlardır. Davacıların, 6195 sayılı kanunun Anayasaya aykırılığı hakkındaki ileri sürdükleri nedenler, karşı görüş ve Anayasa Mahkemesinin verdiği karar Anayasa mahkemesinin resmi gazetede de yayınlanan 11/10/1963 günlü Esas: 1963/124, Karar: 1963/243 sayılı gerekçeli hükmünde ayrıntıları ile belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin uzun gerekçesinden seçtiğim birkaç paragrafı da paylaşmak istiyorum:

-334 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, metne dâhil bulunan başlangıç kısmında bu Anayasa’nın (İnsan hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devletini bütün hukuki ve sosyal temelleriyle kurmak için) kabul edildiğini belirttikten sonra 2 nci maddesinde (Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir) hükmü ile devletimizin bir hukuk devleti olduğunu ilân etmiştir. Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu raporunda belirtildiği veçhile (Hukuk devletinin temel unsuru bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır) hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu, âdil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan bir devlet olmak gerekir. Hukuk devletinde kanun koyucu organ da dâhil olmak üzere, devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak bir hâkimiyeti haiz olması, kanun koyucunun yasama faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması lâzımdır.

-Mal ve mülk edinme hürriyeti, insan haklarının en esaslılarından biridir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 17 nci maddesiyle bu hakkı açıkladıktan sonra hiç kimsenin keyfî olarak mal ve mülkünden yoksun edilemeyeceğini ilân etmiştir. Bunun gibi devletimizin de 6366 sayılı kanunla katıldığı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesine ek Protokolün l inci maddesinde her gerçek veya tüzel kişinin mallarının dokunulmazlığına riayet edilmesi hakkına sahip olduğu, herhangi bir kimsenin ancak kamu yararına olarak kanunun öngördüğü şartlar ve devletler hukukunun genel prensipleri içinde mülkünden yoksun edilebileceği açıklanmıştır.

6195 sayılı kanun bu hükümlerle karşılaştırılarak incelendiği zaman bu kanunun kamu yararına olarak geleceği düzenleyici, mücerret şahsi olmayan, genel hukuk kuralları koymadığı, aksine olarak yayımlanmasından önce kazanılmış hakları ortadan kaldıran Özel bir müsadere hükmü koyduğu ve Cumhuriyet Halk Partisini bir takım suçlamalarla mal ve mülkünden keyfî olarak yoksun etmek amacını taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu tutum hukukun ana prensipleri ve Anayasa hükümleri ile bağdaştırılması mümkün olmayan keyfî bir tasarruftur.

-Mal ve mülk edinme hürriyeti, insan haklarının en esaslılarından biridir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 17 nci maddesiyle bu hakkı açıkladıktan sonra hiç kimsenin keyfî olarak mal ve mülkünden yoksun edilemeyeceğini ilân etmiştir. Bunun gibi devletimizin de 6366 sayılı kanunla katıldığı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesine ek Protokolün l inci maddesinde her gerçek veya tüzel kişinin mallarının dokunulmazlığına riayet edilmesi hakkına sahip olduğu, herhangi bir kimsenin ancak kamu yararına olarak kanunun öngördüğü şartlar ve devletler hukukunun genel prensipleri içinde mülkünden yoksun edilebileceği açıklanmıştır.

6195 sayılı kanun bu hükümlerle karşılaştırılarak incelendiği zaman bu kanunun kamu yararına olarak geleceği düzenleyici, mücerret şahsi olmayan, genel hukuk kuralları koymadığı, aksine olarak yayımlanmasından önce kazanılmış hakları ortadan kaldıran Özel bir müsadere hükmü koyduğu ve Cumhuriyet Halk Partisini bir takım suçlamalarla mal ve mülkünden keyfi olarak yoksun etmek amacını taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu tutum hukukun ana prensipleri ve Anayasa hükümleri ile bağdaştırılması mümkün olmayan keyfi bir tasarruftur.

Anayasa mahkemesi sonuç olarak:

“Bu bakımlardan 6195 sayılı kanunun l inci maddesi Anayasa’nın 2., 4., 7., 11. ve 36 ncı maddelerine aykırıdır. Kanunun 2 – 10. maddeleri ayrı ayrı incelendikleri takdirde Anayasaya aykırı bir hüküm kapsamamakla beraber hükümleri birinci maddeye bağlı olup onun uygulanmasını sağlamayı hedef tuttuğundan ve müstakil bir anlam taşımadığından kanunun tümü Anayasa’nın yukarıda anılan maddeleri hükümlerine aykırı niteliktedir; ve bu sebeple tümünün iptali gerekir” hükmüne varmıştır.

12 Eylül 1980 tarihinde ise askeri yönetim tüm siyasi partileri kapattığından partilerin mal varlıkları da hazineye devredilmiştir. CHP’de kapatıldığından; mal varlığı içinde sayılan İş Bankası payları da hazineye geçmiştir. Ancak 1992 yılında partilerin açılmasına izin verildiğinden partilerin malvarlıkları da geri verilince İş Bankası payları yeniden partinin olmuştur.

Ünlü medeni hukuk Ord. Profesörü Dr. Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU da “Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” adıyla bir kurum oluşturulacağını ve Atatürk’ün vasiyetnamesinde belirtilen mali menfaatlerin bu kuruma bağlanacak diğer kurumlara bağlanacağını öğrenince zamanın Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve Fahri Hukuk Doktoru Orgeneral Kenan Evren’e bir mektup yazar. (Bknz-1).

Benim de hocam olan Velidedeoğlu bu yazısında olayın diğer yönlerini bir yana bırakırsak yalnızca hukuksal yönü için özetle şunları söylemektedir:

“Birincisi, devletin bir yasa ile bunu yapabileceği ileri sürüle bilinir; ama böyle bir yasa hukukun temel ilkelerine ters düşer. Çünkü o zaman her Türk vatandaşı kuracağı derneğin veya vakfın her an çıkarılacak bir yasa ile devlete mal edileceği korkusu ve kuşkusu içinde yaşar…

İkinci önemli nokta, Atatürk’ün vasiyetnamesinin çıkarılacak bir yasa ile bozulup bozulamayacağı konusudur. Bu sorun yalnız Atatürk için değil her yurttaş için geçerlidir. Vasiyetnameler ancak yasaya ve ahlaka aykırı hükümler içerirse o zaman geçersiz olur ve uygulanamazlar. Atatürk’ün vasiyetnamesinde böyle bir durum yoktur ve olamaz…”

Sonuç olarak sonradan akademisyen ünvanlarını da kullanmayan Velidedeoğlu “Atatürk’ün vasiyetnamesinin bozulamayacağı” ve bozulursa bu uygulamadan Türk Hukukçuluğunun da yara alacağı görüşündedir.

“Kemal Atatürk’ün Vasiyetnamesi” Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, C.H.P ve T. İş bankasının karşılıklı taraf oldukları birden çok davaya konu olmuştur.

Ankara da açılan bir davada da mahkemede bilirkişi olarak ünlü medeni hukuk profesörü benim de hocam Prof. Dr. İsmet Sungurbey’in görüşüne başvuruluyor.

Hocamız Sungurbey, Alman, Fransız ve İsviçre hukukundaki kaynaklardan da yararlanarak şu yorumu yapıyor:

“Kişiye sıkı sıkı bağlı olan vasiyetname düzenleme hakkına bağlı olarak, yasal gereklilikleri taşıyan bu vasiyetnamenin kişinin şahsı tarafından değiştirilmedikçe birebir uygulamasının hukuken zaruri olduğunu belirtirken, “Atasının kutsal vasiyetini çiğnenmekten kurtarmak, bu ulusun boynunun borcudur. Buna aykırı bir müdahale, zor alımdır. Servetin sadece yasa hükmü ile el değiştirmesi, bu bakımdan keyfi, hukukun temel kurallarına aykırı, sakat bir işlemdir” diyor. Sungurbey ayrıca “Ölen kimsenin iradesine aykırı bir tasarrufta bulunulamaz. Konuya bu gözle bakmak lazım. Bu temel bir haktır” diyerek hukukun değişmez ilkesinin de altını çiziyor.

Türk Dil Kurumu Tarafından Cumhuriyet Halk partisi ve Türkiye İş Bankası aleyhine açılan çekişmenin (muarazanın) önlenmesi, tespit ve teslim davasının sonunda davanın Ankara Asliye 10. hukuk mahkemesinin 18/5/1970 günlü 1070/405 sayılı kararı temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 15/12/1970 tarihli esas 5509 ve 6637 karar sayılı hükmüyle onanmıştır.

Bu davanın özü: İş Bankasının çeşitli tarihlerde yaptığı sermaye artırımı nedeni ile çıkardığı yeni pay senetlerinin karlarının kime ait olduğudur.

Davalı İş Bankası hakkındaki dava yerel mahkemece davacı kurum ile banka arasında herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığı ve bankanın şimdiye kadar yaptığı kâr ödemelerinin mansup mirasçının nam ve hesabına vekil vekil sıfatıyla yapıldığı bu nedenle davacı kurumun bankadan herhangi bir istekte bulunamayacağı gerekçesi ile ret edilmiş ve bu hüküm onanmıştır.

Davacı kurumun diğer davalı İş Bankası hakkındaki istemleri ise Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından özetle şöyle değerlendirilmiştir:

“…bankanın sermaye artırımı suretiyle çıkardığı bedava hisse senedinin kuru mülkiyetinin mansup mirasçıya, bu senetler ister bankanın eski pay sahiplerine bir atıfeti, isterse dağıtılmayan kârın bir karşılığı olarak verilmiş olsun, her halde neması da irat vasiyetlisine ait olacaktır…”

Cumhuriyet Halk Partisi mansup mirasçı olarak, kanunen terekeye hukuken vaziülyet olmakla kârı vasiyetname uyarınca lehtara ödemekle yükümlüdür. Alacak muacceldir. Parti ödemekte temerrüd göstermiştir. Kurum (Türk Dil Kurumu) irat vasiyetlisidir..” denilmektedir.

Tüm davaların sonucu olarak artık Mustafa Kemal’in vasiyetine göre pay senetlerinden doğan oy hakkının sahibi CHP’dir ancak bu pay senetlerinin gelirlerinden Türk Tarih ve Türk Dil Kurumu yararlanacaktır.

Tüm bu konularda Prof Dr. İsmet Sungurbey’in “Medeni Hukukun Temel Sorunları” adlı Adalet Yayınevi tarafından yayınlanan ve bir kültür kitabı olan yapıtında geniş açıklamalara yer verilmiştir.

Hemen söyleyelim ki vasiyetnamedeki mali hükümler saklı kalmak üzere Anayasamızda da bir düzenleme yapılmıştır.

Bu düzenlemenin yapıldığı Anayasamızın 134. Maddesinde birlikte okuyalım:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası MADDE 134

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak ve yayınlar yapmak amacıyla; Atatürk’ün manevî himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan, kamu tüzel kişiliğine sahip “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” kurulur.

Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu için Atatürk’ün vasiyetnamesinde belirtilen malî menfaatler saklı olup kendilerine tahsis edilir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun; kuruluşu, organları, çalışma usulleri ve özlük işleri ile kuruluşuna dahil kurumlar üzerindeki yetkileri kanunla düzenlenir.

Anayasadaki düzenleme göre Atatürk’ün vasiyetindeki varlıkların sahibinin CHP olduğu, bu varlıkların gelirlerinin ise Türk Dil ve Türk Tarih Kurumuna ait olduğu, bu konuda görülen davalarda da bu hususun doğrulandığı anlaşılmaktadır.

İstanbul Yargıcı. İzzet DOĞAN

Bknz: Hıfzı Veldet Velidedeoğlu. 12 Eylül. Karşı-Devrim. Evrim yayınları

2.Bası.S103.vd.

Cumhuriyet Gazetesi. 27 Mayıs 1979 günlü sayısı.

0 Paylaşımlar