Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubunun da (GRECO) açıkladığı rapora göre, Hakimler ve Savcılar Kurulunun mevcut yapısı Avrupa standartlarıyla çelişiyor.
Bir Latin Atasözünde: “Gökyüzü düşse de bırak adalet yerini bulsun “diyor.
Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde herkes bilsin diye kilisenin çanı bir kez çalınırmış . Bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkûm etmiş… Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış.
Halk merak içinde kalıp papaza koşmuş ve sormuş: “Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın…”
Papaz yanıt vermiş: “Kraldan daha önemli bir şey var!.. Adalet öldü.”
Bu günlerde “Adalet öldü” sözcükleri daha çok konuşulur oldu.
Daha önce de örneklerini gördüğümüz kadın cinayetlerinde olduğu gibi Pınar Gültekin davasında da verilen karar, kamu vicdanını bir kez daha kanattı ve adalete olan güveni zedeledi. Çünkü:
Kayıtlara göre 27 yaşındaki bir üniversite öğrencisi olan Pınar Gültekin yaşamının baharında, Cemal Metin Avcı tarafından önce şiddet kullanılarak bayıltıldı ve hemen ardından boğularak öldürülmek istendi, sonra cesedi bir varilde acımasızca yakılarak üzerine beton dökülerek cinayetin izleri silinmek istendi.
Hiç kuşkusuz bu cinayet de benzerleri gibi canavarca duygularla işlenmiş.
İşte bu cinayete yine benzer yargı kararlarında olduğu gibi haksız tahrik indirimi uygulanması insanları sokağa döktü.
Haksız tahrik indiriminin uygulanması için öncelikle somut kanıtların aranması zorunluyken uygulamada cezadan kurtulmak için ileri sürülen “erkekliğimle alay etti”, “benden borç para istedi”, “beni bıraktı, aldattı” gibi soyut ve dayanaktan yoksun nedenler ileri sürülmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesine göre: “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye” uygulanması gereken haksız tahrik indirimi kravat indirimi adı altında herkese uygulanır oldu. İşte bu uygulama adaleti zedelemekte ve adalete olan güveni de sarsmakta, kamuoyunu ayağa kaldırıp, kadınları sokağa dökmektedir.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız olay dışında ayrıca “Kaşıkçı Cinayeti” ile ilgili karara aykırı oy kullanan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir ile “Gezi Davasında” mahkûmiyet kararına aykırı oy kullanan Yargıç Kürşad Bektaş’ın İstanbul dışına atılmaları da kamuoyunda haklı tepkilere neden oldu. Zaten İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir de bu haksız uygulama karşısında meslekten ayrılmaya karar vererek istifasını istedi.
Bilindiği gibi daha önce Soma veya Man Adası davaları ile ilgili davalara bakan yargıçlar ve kritik davalara bakan daha başkalarının da yerleri değiştirilmişti. İşte bu atamalar nedeni ile yargıçların “Coğrafi teminatı” yoktur diyoruz. Coğrafi teminat 1961 Anayasası ile getirilmiş ancak 12 Eylül döneminde kaldırılmıştı. Sonuçta ise hâkimin görev yaptığı il veya ilçeye göre mesleğin ilk yıllarında hakimlerin atandığı daha küçük ve uzak yerlere atanmaları sürgün diye nitelendirilir ve o kişi için tam bir itibarsızlaştırmak demektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019 yılında “Yargı Reformu Strateji Belgesi” için yaptığı açıklamada:
“Hâkim ve savcılar için coğrafi teminat getiriyoruz. Coğrafi teminat hâkim ve savcıların isteği olmaksızın başka yere tayin edilememesi anlamına geliyor. Mesleki teminatlarının güçlendirilmesi hedefliyoruz.” demişti ama bu konuda hiçbir gelişme olmadı.
Gazeteci Deniz Yücel ve Rahip Pastör Brunson davası Türkiye’de yargının siyasallaşması olarak nitelendirildi ve çok tartışıldı.
Sorunun bir kısmı da Hakimler Savcılar Kurulunun yapısından kaynaklanmaktadır. Çünkü HSK’nın üyelerinin 7’sini Meclis, 4 üyeyi Cumhurbaşkanı seçiyor. Cumhurbaşkanı meclisteki çoğunluğu oluşturan partinin genel başkanı. Kurulun başkanı Adalet Bakanı ve yardımcısı da zaten Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.
Avrupa Konseyi’nin bünyesinde çalışan Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubunun da (GRECO) açıkladığı rapora göre, Hakimler ve Savcılar Kurulunun mevcut yapısı Avrupa standartlarıyla çelişiyor. Türkiye hakkında 2016’da yayınlanan Dördüncü Aşama Raporu Kapsamında hazırlanan Greco’nun üçünçü ara uyum belgesine göre Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun Cumhurbaşkanı ve TBMM tarafından belirlenen üyelerden oluşması ve üyelerden hiçbirinin hâkim ve savcıların kendileri tarafından seçilmiyor olması bağımsız ve özerk yargıya ilişkin Avrupa standartlarıyla çelişiyor. Rapora göre HSK gibi özerk kurumların üyelerinin en az yarısının kendi meslektaşlarınca seçilmesi zorunlu. Greco ayrıca yürütmenin yargının işleyişi konusunda “güçlü etki sahibi” olduğunu da not ediyor.
HSK’ya son seçilen 7 üyeyi seçmek için partilerin anlaşması dördünün Cumhur, üçünün ise Millet İttifakı tarafından seçilmesi, kendileri hakkında özlük işleri ve her türlü kararı verecek kurul seçimlerinde hiçbir hâkim ve savcının hiçbir görüş ve oyunun olmaması Greco’nun ve bizim ne kadar doğru düşündüğümüzü kanıtlamıyor mu?
*E. İstanbul Hâkimi
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.