İNSANA HAKKINI VERMEK
Bir insanı layık olmadığı yere koymak zulümdür. Hz. Ali (r.a.)
Yılları aşan gelen sözler vardır her daim taze, her daim doğruluğu artan. İşte buda öyle güzel bir söz.
Bu öyle bir söz ki turnusol kâğıdı gibi. Gelişmiş ile geri kalmış ülkeleri ayıran en önemli kıstas.
Liyakat da denilen insana hak ettiğini vermek tüm dini inanç ve ölçülerde önemli yer tutan bir husus.
İşi, makamı, yetkiyi liyakat sahibine vermek, topluma ve gelecek nesillere verilmiş en büyük değerdir. Liyakatsiz ellerde toplum düzeni ve huzuru bozulur, sarsılır ve maddi kaynakları yok edilir.
Liyakatsiz insandır ki, toplumun kaynaklarını yok eden. Liyakatsiz insandır ki tabiatın dengesiyle oynayan.
Liyakatsiz insandır ki toplum duyarlılığı ve sevgisinden uzaklığı ile topluma en büyük kötülüğü yapan.
Liyakatsiz insanların elinde, ülkenin kaynakları yok edilirken her alanda geri gidişler yaşanır.
Bir ülke için en önemli kaynak ne madendir, ne petrol, ne doğalgaz, ne de başka bir şey. Bir ülkenin en önemli kaynağı işinin ehli, yetişmiş, kalifiye insanların varlığıdır. Bakın Venezuela’ya, bakın Suudi Arabistan’a. Doğal zenginlikleri içinde perişan hallerine.
Bir ülkeyi içten çökertmek mi istiyorsunuz? Yapmanız gereken tek şey, yönetim kadrolarındaki liyakatli, kaliteli kişileri tasfiye ederek oraya liyakatsiz, kalitesiz, ilkesiz, onursuz, emir eri, şak diye duracak tak diye yapacak insanları idareye getirmektir.
Hz. Ali’nin söylediği gibi bir insanı layık olmadığı yere koymak, o insana, o insanın yerini aldığı liyakatli insana, topluma ve gelecek nesillere yapılan en büyük, affedilmez zulümdür.
Hz Mevlana’ya zulmün ne olduğunu sorarlar, oda “hak sahibine hakkını vermemek zulümdür” demiş. O halde;
Yükseğe yakışanı indirme, engine yakışanı çıkarma!
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.